25 Mart 2014 Salı

Polis Çocuğu Olmak

Malum ya günümüzde polisi düşman olarak gören kitle iyice arttı. Ama bizim görüşümüzü umursamıyorsunuz diyenler polisin gözünden bakamadı olaya. Ya da bir polis ailesi ne düşünür diye gelmedi akıllarına.  Polisin de bir dünya görüşü var diye düşünmediler hiç. Kalıplaşmış düşüncelere kalıplaşmış düşüncelerle karşı çıktılar. Velhasıl bu süreçte “Polise karşı silahlı direniş zamanı geldi” yazanlar gördüm ben bugün.

Durun gençler bir sakin olun. Bir de bu cepheden dinleyin bakalım. Polis çocuğu olmak nasıldır anlatayım dilim döndüğünce.

En basitinden başlayayım. Herkes “çocukluk arkadaşı” kavramından bahsediyor. Hah işte ondan bizde olmuyor maalesef. Arkadaşlıkların ortalaması 3 yıl oluyor genelde. Sonra bir bakıyorsun başka bir şehirdesin. Sıra arkadaşın, sınıfın, okulun her şey değişmiş. Hatırlamıyorsun  bile eski arkadaşlarını. Onlarda seni hatırlamıyor zaten.

Okul sıralarında  “Nerden geliyorsun, nerelisin” sorusuna muhatap olunduğu anda “x şehrinde doğdum ama aslım y şehrine dayalı ayrıca buraya z şehrinden nakil geldim” gibi uzun cümlelerle cevap veriyorsunuz.

Evim diyemedim mesela hiçbir yere. O da değişti sürekli. Kutu toplayarak, o kutulara ev eşyalarını paketleyerek geçti çocukluğum. Yeni mahalle kavramı girdi bu seferde işin içine.

Her defasında kendimizi tanıtmaya zorlandık biz. Yeniydik çünkü.  Kendimizi anlatmaya,  kabul ettirmeye uğraştık.

Babamızın güvenlik korkusuyla küçüklükten alışılmış; “Kalabalık yerlere gitmeme, konserlerden, mitinglerden uzak durma, hiçbir şekilde senet imzalayıp borç yükümlülüğü altında kalmama, nüfus cüzdanını kaybetmeme, itina ile kaldırılmış o silaha asla dokunmama, kelepçe ile oynamama(bu konuda kötü anılarım var anlatmak istemiyorum şimdi), babası gece nöbetinden çıkmış ise ses yapmama özelliklerine sahibiz biz. 23 Nisanda  filan polis kıyafeti giyerdik bak birde.

Polis çocuğu olduğumuzu söyleyemedik çoğu zaman. Bilemedik ki yanımızda oturan kimdir, amacı nedir. Babanın kimliği anlaşılmasın diye saçma saçma bahaneler ürettik. Yolculuğu çıkarken kimliğini ve silahını nereye saklayacağını şaşıran babanın halini gördük.

Akşam yemeğinde sabit bir saatimiz olmadı bizim. Bir gün 5 de yerken, diğer gün saat 9’a sarktı o saat.

Tatil kavramı da uzaktı bize. Turistik bir şehirdeysen hele yazın babanın izin alması imkansızdı. Kışın da zaten okul vardı.

Asla yalan söyleyemedim mesela ben.(Bir kere denedim. Sonucu iyi olmadı.) Her türlü pisliğin, düzenbazlığın, serseriliğin dik alasını gördüğünden ve insan sarrafı olduğundan, yalan söylediğinizi gözünüzden anlayan babanız oluyor.

Yıllardır beni okutan adam belki de bir gün izin alamadığı için mezuniyetime de gelemeyecek. Bayram sabahı herkes ailesiyle bayramlaşıp gezmeye çıktığında, hala babası gelsin de kurban kesilsin diye bekleyen çocuklardık biz. Babamızla her ne kadar sorunlar yaşasanız da her göreve gittiğinde dualara sarılmak zorunda kaldık biz.

Şehit polislerin çocuklarına sorun mesela en başta. Nasıldır polis çocuğu olmak, neler hissediyorlar.

Geçiniz efendim geçiniz her polis kötüdür ayaklarını;

Gururla söylerim polis çocuğu olduğumu...



 

13 Mart 2014 Perşembe

Sizin olsun...

"Velhasılı ben gidiyorum, 
Sizin olsun --izmlerin cümle oyuncağı
Oynayın, oyalanın, kanın, kandırın..
Sıkın kardeşinizin boğazını, birbirinize saldırın...
Aynı toprağın çocukları
Aynı mayanın ekmeğisiniz
İnkar edin, yüz çevirin öldürün..
Koymayın taş üstünde taş 
Ne varsa ayakta yakın, yıkın 
Düşmanı güldürün...
Ne haliniz varsa görün, 
Cehaletten beslenip
Nefretten çıldırın..

Dedim ya ben gidiyorum 

Sizin olsun kavgalar
Sizin olsun meydanlar..
Sizin olsun bu çirkef siyaset..."