16 Temmuz 2014 Çarşamba

Yanlışlar

Normalde pek duygusal  konulara girmem. Hakkını veremem gibi hissederim. Bugüne kadar bu konuda  çok yazdım ama yayınlamaya ne içim el verdi ne de zamanı uygun geldi. Şimdiyse sohbet edercesine bir şeyler karalamak istedim.  Dünya kupası sonrası boşluğa düşmüş de olabilirim tabi. Orası ayrı bir konu.

İnsanız, hayatımız boyunca hatalar yapıyoruz, öğreniyoruz, ders çıkarıyoruz veya akıllanmayıp tekrarlıyoruz. Ömrümüz geçiyor böyle. Ama yanlış kişiye değer vermek gibi bir kavram var ki üstümüzden uzak olsun. Ayları, yılları ve hatta ömrümüzü boş yere harcamamıza sebep oluyor. Hata yaptığını anladığındaysa çok geç oluyor artık. Bazen öyle bir çıkmaza giriyorsun ki savaşmak, mücadele etmek işe yaramayacağı için; şehri, ülkeyi hatta mümkünse gezegeni terk etmek en doğru hareket gibi geliyor.

Yazmaktan korktuğum kelimeye “aşk” deniyor. İşin garibi benim ağzıma almaya korktuğum, bu derece ciddiye aldığım bu kelime artık iyice ayağa düşmüş durumda. Varsın olsun. Değerini bilenler  olduğu sürece yaşar elbet. Peki kaç kere hissederiz bu hissi gerçek anlamda? Ya sadece bir kezse ve bu hakkınızı çok ama çok yanlış biri için kullanmışsanız?

Aslında hepimiz karşılık görmediğimiz birine aşık olabiliriz ya da karşılık vermeyen konumuna düşebiliriz. Asıl mesele duyguların karşı taraftan “kıymetsiz” görülmesi. İşte yanlışlık burada ortaya çıkıyor. Normalde hayatınıza sokmayacağınız, arkadaşınız bile olamayacak, anlaşamayacağınız, yanınıza yaklaşamayacak birisi çıkıyor; adı üstünde, aşk işte; zamansız, hazırlıksız, kayıtsız şartsız yakalıyor insanı tesadüfler içerisinde. Bir anda kalbinden gözlerine doğru buğulu bir perde iniyor. Bir gün o perde kalkıyor, acısını siz çekiyorsunuz.

Tabi bunların temelinde “Gönül bu ota da konar boka da” felsefesi yatıyor. İnsan aşık olacağı kişiyi seçemiyor. Öyle bir duruma düşüyorsun ki değil mantıklı düşünmek bakkala gidecek mecal bulamıyorsun. İşte bak güzel kardeşim etrafında o insanın yanlış olduğuna dair belgelere dayanan ispatları bile reddeder noktaya sürükleniyorsun. Sürekli ağzından, “Evet ama, o bu yüzden öyle demiştir, şu yüzden oraya gitmiştir”lerle avutup duruyorsun kendini. Çünkü kimse karnında kelebekler halay çekerken o adamın ya da kadının yanlış insan olduğuna ikna edemez seni. Bu böyle sürer gider, ta ki hayata dair bir aydınlanma süreci yaşayana dek. Kafana dank edene dek.

Bu yazıya başlarken düşündüğüm şeylerle alakasız bir yazı oldu. Nefret kusacaktım ama nefret kusamayacak kadar iğrenir duruma düşmüşüm. Eğerki kendimi kandırmıyorsam iyi bir şey bu, haberiniz olsun. Zaten dediğim gibi ben bu konuda ya efsane bir şey ortaya çıkartırım ya da böyle alakasız şeyler karalarım. Aslında size anlatmak istediklerim bunlar değildi, yine bana kaldı o sözler.

Her neyse yanlış kişiye aşık olmak yapılmaması gereken değildir yoksa insan doğrunun doğruluğunu anlayamaz. Kafasına vura vura öğrenmesi gerekir bazen insanın doğruları. O yüzden varsın yanlış adamı-kadını sevsin. Varsın gecelerce boşluğa bakıp canını sıksın. Varsın her gördüğünde içi acısın. Önünde sonunda bir noktada şimşekler çakar "Napıyorum lan ben" der. Sonra hayatı doğru insanlarla daha doğru yaşamayı illa ki öğrenir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder